Ben tarihçi değilim, siyasetçi hiç değilim… Ancak, uzun dönem başta Türk – Mısır İş Konseyi Eş Başkanlığı yaptım. Afrika Ülkeleri İş Konseylerinde farklı görevler aldım. Afrika’da yaşadım ve bir ülke hariç hepsini dolaştım, pek çoğu ile de iş yaptım.
Mısır’ın yönetiminde bulunan son üç liderle de yani Sayın Hüsnü Mübarek, Sayın Muhammed Mursi ve Sayın Abdulfettah El Sisi dönemlerinde ülkenin iş adamlarıyla birlikte çalıştık. Üç farklı siyaset anlayışına karşılık işadamlarıyla ekonomik işbirliği geliştirmeyi tek vizyon olarak seçtik. Bu konuda pek çok anım ve gözlemim oldu. İş dünyasının ve iki halkın da aynı bu vizyona sahip olduklarını düşünüyorum.
Osmanlı’nın bölge politikasında iki nokta çok önemliydi. Hatta Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’da bağımsız bir devlet kurmasından sonra, Mısırlı zenginlerin İstanbul’da mutlaka bir konakları olmuştur. Ve Osmanlı, Mısır ile bağını hiç koparmadı. Hatta, Bağdat Demiryolunu en kötü döneminde hayata geçirmeyi bildi.
Yakın bir süre önce Lübnan’da patlama sonra hükümet sorunu, son 13 yıl içinde de Suriye’de yaşananlar bölgeyi nasıl istikrarsız hale getirdiği malumdur. Lübnan’daki patlama ve Suriye’deki iç savaş, bölgenin istikrarsızlığını daha da artırmıştır. Bu durum, bölgedeki ekonomik faaliyetleri olumsuz etkilemeye devam ediyor.
Sadece Ortadoğu’da değil bütün Akdeniz ülkeleri tarihin en çalkantılı dönemini yaşıyorlar. Fransa’dan Yunanistan’a, Libya’dan İtalya’ya yaşanan ekonomik istikrarsızlığın yansımaları doğalgaz rezervleri, münhasır yetki anlaşmaları ile kapatılmaya çalışılıyor.
Dünyanın değişen küreselleşme dinamiklerine rağmen Akdeniz, jeopolitik ve jeoekonomik önemini koruyor. Alternatif enerji kaynaklarına rağmen Doğu Akdeniz, bugün jeopolitik önemi nedeniyle dünyanın en önemli enerji koridorlarından biri haline gelen konumunu koruyor. Bu durum, bölgenin istikrarını daha da önemli hale getirmektedir. Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesi de, Rusya’nın kışkırtıcı hamleleri de, Amerika’nın başlattığı bütün savaşlar hep Akdeniz içindir…
Şimdi buna bir de “Baharat Yolu” eklendi. Hindistan’dan başlayıp, Körfez’den Doğu Akdeniz’e oradan da Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaşan şu projeden bahsediyorum. Türkiye’nin ve Süveyş Kanalını haliyle Mısır’ı bypass etme niyeti taşıyan şu proje… Her şeye rağmen bunlar, bölgenin önemini daha da öne çıkaracak hamleler olacaktır.
Bundan dolayıdır ki bölgedeki gerginlik, ülkelerin askeri harcamaların artmasına sebep olmaktadır. Dünya genelinde, Milli Gelir (GSYH) içindeki askeri harcamaların oranına bakıldığında, en yüksek askeri harcamaya sahip 15 ülkeden sekizi Ortadoğu ülkesidir.
Neredeyse her yıl, bölgedeki ülkelerin savunma sanayi harcamaları artmaya devam ediyor. Mesela, Suudi Arabistan’ın 2020 yılında milli gelirin yüzde 8,7’si olan savunma sanayi harcaması, 2022 yılında yüzde 8,8’e yükselmiştir. Ayrıca, İran’ın milli gelirinin yüzde 2,8’i olan savunma sanayi harcaması, 2022 yılında yüzde 3,2’ye yükselmiştir.
Bu askeri harcamaların büyük bir kısmı, Ortadoğulu olmayan savunma sanayi şirketlerine gitmektedir. Bu şirketler, silah, mühimmat, askeri teçhizat ve yazılım üreten şirketlerdir. Savunma sanayi şirketleri, genellikle büyük ölçekli şirketlerdir ve küresel çapta faaliyet göstermektedirler.
2011’den beri iç savaşa saplanan Yemen gibi Ortadoğu’daki çeşitli ülkeler için verilerin eksikliği, tahminlerin gerçeklerle uyumunu zorlaştırıyor. Kayıtdışı alımlar ve masraflar da yapıldığı biliniyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI), bölgedeki kombine askeri harcamaların 2019’da yüzde 7,5 düştüğünü tahmin ederken, bu önemli verilerdeki boşluklar sebebiyle, bu tür tahminlerin gerçeklerle uyuşmayabileceği olarak da yorumlanıyor. Yani savunma sanayi rakamları açıklananın üstünde…
Türkiye’de de savunma sanayi şirketleri, önemli bir ekonomik güç haline gelmiştir. Türkiye’nin savunma sanayi ihracatı, son yıllarda önemli bir artış göstermiştir. Bu arada, 2022 yılında, Türkiye’nin savunma sanayi ihracatının 20 milyar dolara ulaştığını hatırlatmak isterim.
Doğu Akdeniz’de istikrar ve güvenlik için iki ülkenin ekonomik ve sosyal ilişkilerini sağlam ve güçlü tutmalıdır: Mısır ve Türkiye.. Ayrıca her iki ülke de yeni bir odak noktası seçmelidir. O da Sahra Altı Afrika’dır…
Türkiye’nin Ortadoğu ve Afrika ülkeleriyle olan ekonomik ilişkilerini daha da geliştirmesi gerekiyor. Türkiye, 23 Akdeniz ülkesinin 300’den fazla ticaret ve sanayi odasının üye olduğu ve 1982’de kurulan ASCAME’de yani Akdeniz Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği eskiden çok aktif roller üstlenirdi. Bir kaç yıldır, ASCAME’nin faaliyetlerinde bir durgunluk gözleniyor. İşadamları olarak harekete geçirmek hepimizin görevidir. Bu, Afrika ile ilişkileri geliştirmenin önemli bir adımıdır.
Diğer ekonomik birlikleri de unutmayalım. Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) bunlardan biridir. Orta Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECCAS) bir başkasıdır. Bu toplulukların ekonomik faaliyetlerini yakinen takip etmek gerekiyor. Haliyle Afrika iş konseyleri ile ticaret ve sanayi odaları ile de yakın ilişkiler geliştirmek gerekiyor.
Benim, Afrika ile ilgili söyleyecek çok sözüm var ve hepimizin de anlatacak hikayeleri olmalıdır!
İş dünyası, bu tür meslek birliklerini siyasetin dışında tutmalı ve harekete geçirmelidir. Bunun gibi ülke iş konseyleri de esas faaliyet misyonlarına dönmelidir. İş dünyasının bireyleri, sadece Mısır ve Türkiye arasında değil, Afrika’da, Ortadoğu’da ve Akdeniz’de önemli görevler yaparak, ülkelerinin ekonomik aktivitelerine canlılık kazandıracaktır.
Sözlerimi iki olumlu gelişmeye daha dikkat çekerek tamamlamak istiyorum. Mısır’ın “Yeni Kahire” projesi şehre nefes aldıracak niteliktedir. Ayrıca ülkenin batısında çöle yeni bir göl projesi de farklı bir açılım sağlayacaktır. Her iki proje, Mısır’ın Akdeniz’deki sahilini harekete geçirecek önemli bir adımdır. Ve yine her iki proje de ülkeye itibar kazandırırken, uluslararası yatırımcıları da odağına alacaktır.